Semte adını veren Dokuma Fabrikası, II. Dünya Savaşı sonrası büyük yoksulluk içindeki Antalya’da kuruluyor. 700 Antalyalı dayanışma içinde o dönemin parasıyla 6 milyon lira topluyor. Dönemin Antalya Valisi Burhanettin Onat’ın da katkısı ve Sümerbank ile Antbirlik’in devreye girmesiyle şirketin kuruluş sermayesi ortaya çıkartılıyor.
Dokuma fabrikası işçileri.
Dokuma fabrikası kreşi.
TOPLUMSALLAŞMANIN MEKÂNI OLARAK ‘DOKUMA’
Kent ve hafıza araştırmacısı Sosyolog Salih Aktin’in verdiği bilgilere göre, Antalya Dokuma Fabrikası bir işyeri olmanın ötesinde toplumsallaşmanın da önemli bir mekânı haline gelerek hem işçilerinin hem de kentin yaşamında önemli değişimlere yol açıyor.
Aktin, o dönemde fabrikada çalışan işçilerle yaptığı sözlü tarih görüşmeleri sonucundaki çıkarımlarını şu sözlerle aktarıyor:
“Sümerbank fabrikalarının kurulduğu yerde sosyal tesisin kurulmasına önem veriliyordu. Sineması, kütüphanesi oluyordu fabrikanın. Buradaki işgücünün faydalanıp kendini geliştirebileceği alanlardı. Fabrika sadece üretim yapılacak bir alan değil bir bütün olarak kurgulanıyor. Dolayısıyla öğlen yemeği yedikten sonra isteyen spor yapıyordu, mesaiden sonra kütüphaneye gidenler olabilirdi, hatta spor takımları, folklor ekibi vardı. Başka aktiviteleri de oluyordu.”
Fabrikanın işçi haklarının korunması bakımından da parmakla gösterildiğini söyleyen Tekstil Sendikası TEKSİF’in Antalya Şube Başkanı Hasbi Ünal, “Toplu sözleşmemiz vardı, fabrika yönetimi ile sendika yönetimi arasındaki ilişki çok iyiydi, işçi alımı yapılırken bize sorulurdu” sözleriyle anlatıyor.
ÖZAL DÖNEMİYLE YILDIZI SÖNDÜ
1980 Askeri Darbesi’nin ardından 1983 yılında iktidara gelen Anavatan Partisi ile Türkiye’de egemen olan ekonomik liberalleşme politikalarından Antalya Dokuma Fabrikası da etkilendi.
Fabrika’nın eski çalışanlarından Rauf Çam, 80’li yıllardan sonra işlerin azaldığını anlatıyor.
Fabrikanın eski çalışanlarından Rauf Çam, fabrikaya girdiği 1980 senesinde yaklaşık 1000 ila 1200 kişinin Dokuma Fabrikası’nda çalıştığını, ancak 80’li yılların ortalarından itibaren fabrikanın esas işi olan başta ordunun olmak üzere kamunun tüketimine yönelik üretimin Özal hükümeti döneminde özel sektördeki dokuma ve tekstli şirketlerine devredilmesiyle işlerin azaldığını, işçi alımının durmaya başladığını “Serik’ten Antalya’ya kadar pamuk fabrikası vardı pamuk para ediyordu Aksu’da iplik yapılırdı bize gelirdi biz kumaş yapardık. Makinelerimiz kaliteliydi, 96 makine vardı iyiydi işimiz, Özal gelince bizim üretim özele gitti bizim dokuma fabrikasının üretimi azaldı. Azaldı azaldı derken 2002 yılında kapandı, sonra pamuk da ekilmez oldu” sözleriyle anlatıyor.
İLK MÜCADELE: FABRİKAYI ÖZELLEŞTİRME KAPSAMINDAN ÇIKARTMAK
Kent Konseyi’nin Dokuma Fabrikası için verdiği bir ilan.
Gelirleri azaldığı için 2002’de üretimi durdurulan fabrika 2003’te tamamen kapatıldı ve özelleştirme idaresine devredildi. 2004’te özelleştirme ihalesi gündeme gelince itirazlar yükseldi. Dönemin TEKSİF Sendikası Antalya Şube Başkanı Hasbi Ünal, özelleştirmenin ilk Antalya Dokuma Fabrikası’nda başladığını belirterek, Ankara’da dönemin Türk-İş’e bağlı Tekstil İşçileri Federasyonu Başkanı Şevket Yılmaz ile Özelleştirme İdaresi’ne giderek özelleştirmenin durdurulması yönünde çabaladıklarını anlatıyor.
Kent Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Recep Esengil de “İhaleye karşı bir eylem başlattık, Kent Konseyi, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri ile. İhalenin yapılacağı gün ihale iptal edildi özelleştirme idaresi başkanlığı tarafından ve kamu yararı için kullanmak için hem fabrika binalarının bulunduğu 200 dönümlük alanın hem de arkasındaki 280 dönümlük boş alanın oluşturduğu toplam 488 dönümlük alan, Kepez Belediyesi’ne kamu yararına kullanılmak üzere devredildi. Bu bir başarıydı, özelleştirmenin dışına çıkartmış olduk.”
DOKUMA’YI AVM’DEN KURTARMAK
Dokuma Fabrikası arazisinde çadır kurarak eylemi başlatan gazeteci İbrahim Akkaya o günlerde yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor:
“2008 14 Şubat günü, gazetedekilere haber vermeden sabah 8 buçukta çadırı kurdum, çok ilgi çekti. 1 gün 3 çadır oldu, 3. gün 100 çadır oldu. AKP dışında tüm siyasi partiler, Antalya’nın dinamikleri orasını bir eylem alanına çevirdi. Yurtdışından gelenler oldu. 52 yıl gazetecilik yaptım. Antalya Emniyet Müdürlüğü bünyesinde bu kadar silah, araç, bu kadar korkutucu polis memurlarının olduğunu o zaman görmedim. Dönemin Valisi Alaaddin Yüksel müdahale edilmesine izin vermedi. 4. gün haber geldi. Halk yararına kullanılması için Kepez Belediyesi’ne devrine karar verildi.”
Diğer taraftan Antalya 2. İdare Mahkemesi’ne meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları tarafından dava açıldı. Mahkemeler sürerken Kepez Belediye Başkanlığı AKP’li Erdal Öner’den 2009 yılındaki yerel seçimle yine AKP’li Hakan Tütüncü’ye geçti. 2012’de mahkeme yürütmenin durdurulmasına hükmetti, Kepez Belediyesi davayı kaybetti.
Mahkeme sürecini Antalya Kent Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Esengil, şu sözlerle aktarıyor:
“Antalya’da çok etkili bir mücadele başladı. Bu tabii merkezi hükümeti de etkilemiş olacak ki belediye başkan adayını değiştirdi Sayın Erdoğan. Hakan Tütüncü aday olarak geldi. O arada bizim dava sürecimiz başladı. Antalya Barosu ve orada 700 kişinin varisleri de bu davaya müdahil oldular. Kurucu hisse olduğu için söz sahibi olabiliyorlar o bir hukuki dayanak da oldu. Bunun dışında yapılanların kamu yararına siz kullanım kararı almışsınız. Bunu uygulamıyor, bir AVM’ye vermiş olmasından dolayı dava süreci hızla sonuçlanmaya gitti.”
BUGÜN DOKUMA PARK’TA FABRİKA’YA DAİR İZLER ARANIYOR
Alışveriş Merkezi yapılmayacağı böylece kesinleşen 488 dönümlük arazinin 200 dönümlük fabrika binalarının bulunduğu kısmı Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü tarafından bugünkü Dokuma Park’a dönüştürüldü. Dönüşüm sonunda ortaya çıkan Dokuma Park’ınsa Dokuma Fabrikası’nda bir dönem hayata geçirilen çalışma hayatı ve toplumsallaşmaya dair yarattığı modelden bıraktığı izleri ne kadar taşıyıp taşımadığı, bu izlerin gelecek nesillere ne kadar aktarılıp aktarılmak istenmediği ise tartışılıyor. Antalya Kent Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi ve mimar Recep Esengil bu konudaki görüşlerini şu sözlerle ifade ediyor:
“Ben Hakan Tütüncü’ye soruyorum. ‘Torunun çocukların burası niye dokuma semti dediği zaman siz ne cevap vereceksiniz?’ Ben burayı kaldırdım yok ettim park yaptım. Binalar değildi korunması gereken. Binalar fiilen korunuyor ama orada ne dokuma ruhu var, Ne dokuma fabrikası tarihi var ne geçmişi var. Fabrikanın eski çalışanlarından Rauf Çam’a, ‘Dokuma Park’ı ziyaret ettiğinde, fabrikadan izler bulabiliyor musunuz?’ diye sorduğumuzda cevabı, “Hiçbir şey kalmamış içi boşalmış. Makinalar satılmış, hurda fiyatına, ne kadara satılmış bilmiyoruz. Hüsran, çok kötü, hiçbir şey kalmamış, eskiden bir şey kalmamış, içini boşaltmışlar, bir küçük müze var ama inandırıcı değil” oluyor.
Dokuma Park’ta İstanbul minicity maketleri.
Park’ta fabrikadan kalan sadece binalar ve tabela.
Kent ve hafıza araştırmacısı Sosyolog Salih Aktin ise, mekânın bugünkü durumunu “Artık Dokuma Fabrikası’ndan değil Dokuma Park’tan bahsediyoruz kendi aramızda da konuşurken Dokuma Park diyoruz. Endüstriyel miras olarak sadece alan kaldı burada, bu alan nasıl dönüşür, ne yapılır emin değilim. Antalyalı olmayan biri buranın bir zamanlar dokuma fabrikası girişte bir tabela var belki oradan anlayabilir” sözleriyle yorumluyor.
Bugünlerde, yerel seçim arefesinde adaylar vaatlerini sunarken, Antalya Kent tarihinde çok önemli bir yere sahip ancak hafızalardan silinmek üzere olan Antalya Dokuma Fabrikası’ndan kalan 280 dönüm arazinin nasıl değerlendirileceği merak ediliyor.